27 Eylül 2011 Salı


iki epik sahne

takhisis: and now you mock me! smile your twisted smile while you can, mage, for when you slip, when you fall, when you make that one, small mistake i will lay my hands upon you. my nails will sink into your flesh, and you will beg for death. but it will not come. the days are eons long here, raistlin majere. and every day, i will come to see you in your prison the prison of your mind. and, since you have provided me with amusement, you will continue to provide me with amusement. you will be tortured in mind and in body. at the end of each day, you will die from the pain. at the beginning of each night, i will bring you back to life. you will not be able to sleep, but will lie awake in shivering anticipation of the day to come. in the morning, my face will be the first sight you see.
what? you grow pale, mage. your frail body trembles, your hands shake. your eyes grow wide with fear. prostrate yourself before me! beg my forgiveness!
raistlin majere: my queen....
takhisis: what, not yet on your knees?
raistlin majere: my queen... it is your move.

iki

The two stood, staring at each other, both forgetting Kitiara, who--feeling the silent, deadly contest being waged between the two--forgot her own anger, holding her breath to witness the outcome. "Your magic is strong," Raistlin commented. A soft wind stirred the branches of the oak trees, caressed the black folds of the mage's robes. "Yes," said Lord Soth quietly. "I can kill with a single word. I can hurl a ball of fire into the midst of my enemies. I rule a squadron of skeletal warriors, who can destroy by touch alone. I can raise a wall of ice to protect those I serve. The invisible is discernible to my eyes. Ordinary magic spells crumble in my presence." Raistlin nodded, the folds of his hood moving gently. Lord Soth stared at the mage without speaking. Walking close to Raistlin, he stopped only inches from the mage's frail body. Kitiara's breath came fast. Then, with a courtly gesture, the cursed Knight of Solamnia placed his hand over that portion of his anatomy that had once contained his heart. "But I bow in the presence of a master".


4 Eylül 2011 Pazar

bugün

http://fizy.com/#s/3iltud
Eminim, tanrı var bugün.
Hayatımın en güzel günü, 20 dakika sonra sona erebilir, ermeyebilir. Bir karara bakar, düşürebilir daha yükseğe taşıyabilir.

Her yükselişin sert bi düşüşü var diye uzak dura dura, alışmış bünye yükselince düşüşe şartlanmaya.
12 dakika var ve kafam bi dünya, elimde siktiriboktan bi telefon,gözlerim kapalı aklımda, parmaklarının kokusu. 
Ama çalkantı yok bu sefer, masumiyet var sadece. Masumiyet ve simsiyah bi ölüm. 
Ben öldüm, bu sabah öldüm. Sona erdim,sondan başa geldim; te en başına.Havanın soğuk olmasının, bu yazının ve buz bile koyamadığım sarımtırak şeyin beni yakışının hiç bi anlamı yok. Ben öldüm,belki uzun zaman önce belki bu sabah. Ben öldüm,gözlerinin içine bakarken öldüm. Hayranlıktan,sevginden;itişinden kendine kızışından ve yanlışlardan öldüm.

2 Eylül 2011 Cuma

bslk


Dün akşam Bankok BB adlı güzel bi grubun perfomansını izlerken adamın çakma jack sparrow olması dolayısı ile aklıma bişi geldi.
Şimdi filmde yemek yiyip içebilen ama hayattan tad alamayan adamlar vardı. İskelet felan, hah hatırladın onu şimdi, onları düşün.
Ben de 2-3 senedir o moddayım, nadiren bişiden keyif alabiliyorum. Alkol bile arada ki “güzel kafalar” fazını yaşatmıyor bana. Şimdi insan ister istemez düşünüyor, acaba ben öldüm mü diye. Etrafımda ki olaylar biraz güzel gidiyor, ben mutluyum ve sıkıntı olan herşey aşılıyor ama tad alamıyorum hayattan. Acaba yolda, uçakta veya nepalde felan bi hastalıktan öldüm ve öldüğüm zaman aralığında ki hiç bişeyi hatırlamıyorsam? Ya bu yaşadıklarım, kendi bilincimin bir oyunuysa?
Bunu nasıl anlarsın? Anlamana gerek var mı? Peki anlarsan, ne yapabilirsin? Bunlar kurcalıyor bu aralar kafamı.